21 Kasım 2012 Çarşamba

Kiraz

Şiir yazmam artık diyordum. Yaşamam herhalde diyordum. Hep yanıldım. Yanıldım ve güzel şeyler oldu. Deniz kıpır kıpır oldu. Saçlarım dalgalandı. Bir sokakta çocukluğumla karşılaştım. Ah bilseniz daha ne güzellikler oldu...

Kötü şeyler de yaşadım elbette. Yaşadın da öğrendin mi her şeyi derseniz hayır derim. Öyle bir çırpıda öğrensek ne güzel olurdu ama kolay değil...

Sırt çantamı alıp evden kaçtığım da oldu.

Neler neler oldu. Sığar mı buraya? Sığmaz...

Şarkılar söylerken ölecek gibi oldum. Hiç ölmedim. Yasemin diye seslendim kendime. Kendine gel canım benim dedim kendime.

Kendimle konuştum hem de diğer insanlardan daha çok kendimle konuştum. İç seslerim bazen azaldı. Yine de konuşmaya çalıştım.

Kırmızı rengini yeni yeni sevmeye başladım. Yeni yeni içten gülmeye başladım. Ağlamayı öğrendim. Yine de ağlayamadım çok istediğimde...

Kiraz sözcüğünü sevdim. Taştı durdu yaşamımdan kirazlar...

Bir de şu şiiri sevdim. Sait Faik şiirini...

Sana nasıl nasıl anlatsam şu kiraz mevsiminin...

18 Kasım 2012 Pazar

Sessizlik Şiirleri



SESSİZLİK-1

Gece çok sessizdir. İçinde için için düşünen ve düşünürken ısınan bir insanın mırıldandığı şarkılar yoksa...
Sessizdir sonbahar. Yaprağı, yağmuru, toprağı, şemsiyeyi, pencereyi duymuyorsa...
Sessizdir sigara. Külün düşüşünü, çakmağın çıkardığı sesi duyamazsan.
Ben çok sessizdir. Eğer  yalnız kaldığında sevgiye dair bir şiir okumamışsa...
Ben bu gece sevgiye dair bir şiir okudum.


SESSİZLİK-2

Anlar sessizdir. İçinde anlam yoksa...
Anılar sessizdir. İçin titremiyorsa...
Sessizdir deniz.
Sessizdir bilge.
İçinden geçenleri duyamazsan

SESSİZLİK-3

Her şeyi sessizlikle anlatabildiğinde
İnsan sevginin içinden geçiyor
Hiç vazgeçmeden
Hiç abartmadan

SESSİZLİK-4

Çocukken oyunumdu sessizlik
Büyüyünce anlamım oldu
Kimi güldürdü kimi ağlattı
Sesimi duymak için

Anlayan sen oldun

Gerçeğin Kalbi


Nar içimde bütün. Şarkılar, yapraklar, kitaplar var ömrümden taşan. İçi içine sığmayan yaramaz bir kız çocuğunun muzip gülüşünden esinlendim bu sabah. Turuncu kazağında portakal kokusu taşıyan esmer çocuğun ellerinden esinlendim bu sabah. İlk önce aşk dedim. İlk önce aşk olsun...Sonra her şey güzelleşir.

Anlamları bile değişir sözcüklerin. Kişiler hayatlarının anlamlarına yaklaşır. Aşk olsun önce. Sonra her şey renginin gökkuşağında olduğunu bilir. Duyduğum sese aşk dedim. Özlediğim kokuya aşk dedim. Narın içimde bütün olduğunu bile bile dağılsın ve bu tat bilinsin istedim.

Gerçeğin kalbi aşktır. Kim ki bir gerçek tarifi yapacak az önce dediğime kulak versin isterim.

17 Kasım 2012 Cumartesi

Geldin


Gürültüden duyamadım geldiğini. Sesin soluğun da çıkmayınca...
Gelmişsin. Ezbere yaşamadan ve ince düşüncelerinle usul usul girmişsin içeri.
Sevinmez olur muyum hiç?
Sessiz kaldıysam sesine yaklaşmak için...
Yüzümde gördüğün bu dağınıklığın sebebi var ama sen geldin ve ben düzeleceğim.
Dinlemediğim şarkıları dinleyerek
Okumadığım şairleri okuyarak
Buz gibi bir geceden
Güneşli bir ilkbahar sabahı çıkarana kadar çalışacağım. Geldin diye...
Sesime uymuyor artık hüzün. Sesinde düşümü gördüm.

Korku mu?

Bazen dalıp gidiyorum. Etraftaki her şey kendi rengine bürünüyor. Daldığımda kalkıp gidiyor herkes. Yapayalnız kalıyorum.

Korkak olma diyorum. Dalacağın yerlerde cesur ol...

Korkak ol diyorum. Korkabiliyorsan ne güzel...

Ben çok korkuyorum diyebilmeyi istiyorum. Korkusuz değilim demek istiyorum. Özellikle sen uzaklaşırken çok korkuyorum.

Beyaz mı beyaz bir balık başını uzatıyor içimden. Ben onun içindeydim diyor. Korkuyorum.

Korktuğumda sen çok uzakta oluyorsun. Karanlıkta ışıklar saçan bir gemi görüyorum.

O gemide olduğunu hayal ediyorum. Korkum nar gibi dağılıyor etrafa.

Anlıyorum ki o nar benim içimde bir bütün.

Hayal edebildiğim müddetçe yaşarım. Anlıyorum ki  korkusuz olmak marifet değil...

7 Kasım 2012 Çarşamba

Hep Öyle Kal



Bazen insan kanatlarını çizer ve uçmaya başlar. Düştüğü yerde de ne kanat çizdiği için ne de uçtuğu için pişmanlık duymaz.

Düştüğü yerden öyle güzel ve öyle güçlü bir şekilde ayağa kalkar ki herkes ona gizli gizli hayranlık duyar.

Ayaklarıyla yere o denli emin basar ki onun uçma denemelerini anlamakta güçlük çekersiniz.

Hayal gücünü hayat gücüne çevirebilen insanlardır onlar.

Düşünelim beraber... Hayallerimiz neden hep kırar bizi?

Belki de bizi kıran başka süreçlerdir. Öğrendiklerimiz, ertelediklerimiz ve kaybettiğimiz cesaretimizdir.

Belki de hayaller içimizde masum kalan tek gerçektir. Masum olamasak da "hep öyle kal"mamızı isteyen insanlar vardır. Bizi olduğumuz halimizden başka türlü istemeyen insanlar vardır. Bütün günahlarımız ve sevaplarımızla bizi biz olduğumuz için severler. Öyle insanlar varsa hayatımızda bizim hayat gücümüz onlardır.

Kendimizden şikayet ettiğimizde tek kelime etmeden bizi dinler ve sonunda "bitti mi?" derler. O anda size bakar ve kendiniz hakkında ne kadar yanlış düşündüğünüzü anlatırlar sözcüksüz.

An Meselesi



Dün dernekteydim. Psikoloji öğrencileriyle beraber  kısa film izleyen arkadaşlarımın sohbetine katıldım. Hayatımda gerçekten yaşadığımı hissettiğim iki yer var. Evim ve derneğimiz. Dernekteki arkadaşlarımın her birinin yaşamı zorluklarla ve aynı zamanda bu zorluklardan kendilerine kattıkları güzelliklerle geçmiş. Onlarla beraber sohbet etmeyi ve koro çalışmasına katılmayı özlemişim. Her bir arkadaşımdan öğreneceklerim olduğunun farkındalığıyla orada olmanın gerçek tadı anlaşılıyor.

Her insanın içindeki dünyayı anlamak ona nasılsın diye sormakla başlayabilir. İlgiyle dinlemek bu yolculuğu sürdürmemizi sağlayabilir. Dün yaşadıklarım sayesinde bugün yaşamım yeni bir anlam kazandı. Arkadaşlarımla sohbet ediyor olmanın yalnız kaldığımda bana fısıldayacağı ve zaman zaman bana haykıracağı cümleler var. 

Bu dünyada anlam bulamıyorsanız onu yaratacak olan sizsiniz diyen varoluşçu filozofları daha iyi anladım. Birbirimizin yanından ve ruh halinden teğet geçmeyerek anlam dolu anlar yaşamamız an meselesi...