28 Haziran 2013 Cuma

Farkındalık Uçurumundaki Taş-3


Çantasını karıştırırken içinde hiç hatırlamadığı bir not buldu. Ne kendisi yazmış olabilirdi ne de bir başkasından almış olabilirdi bu notu. Bu notta yazanlara baktı ve geçen gece rüyasında gördüğü farkındalık uçurumunu hatırladı.  Hiç düşmek istememiş, etrafında merakla dolanmıştı uçurumun. Saatine baktı, nota baktı ve rüyasına baktı yeniden. Kafasını kaldırdığı anda bir örümcek ağıyla karşılaştı tavanda. Tavana baktı, halıya ve etrafa baktı. Olan biteni anlamak için ya da rüyanın sürmesinden korktuğu için yüzünü soğuk suyla üç kez yıkadı. Bu ev onun muydu bilemiyordu. Ne zamandır buradaydı ve amacı neydi? Yatağa yatıp rüyadaki o uçuruma gitmeye çalıştı. Yollar hep başka bir yere vardı. Ne uyudu ne de uyanabildi. Ah diyordu içinden ve tekrarlıyordu. Ne yaşadı ne de ölebildi o saatten sonra. Niye korktum ki o uçurumdan diye düşündü uyanır ve yaşar gibi olduğunda. Rüyasında bir palyaço ona “çok yakınında bir taş var” diyor ve gülerek uzaklaşıyordu.

Olan biteni unutmak, işine dönmek mümkün olabilir mi bilmiyordu. Uyanmış mıydı? Emin değildi ama uyuşan bacaklarını zorladı. Yürümek istiyor ve rüyasındaki palyaçonun hangi taştan söz ettiğini anlamaya çalışıyordu. O taşı bulabilecek gücü vardı. Hangi dolapta ya da hangi rafta karşılaşacağını bilemediği o taş ona hayata bağlanma gücü verdi. Bir sabah kendini masasında kahvaltı ederken buldu. Bir başka sabah yine masasında kitap okuyordu ve o kitabın yedinci sayfasında aradığı taş karşısına çıktı. Hayretler içinde kaldı ve kitabı kapattı. Yedinci sayfadaki öykünün adı “Taş”tı.

Uyandığını, yaşadığını biliyordu bilmesine ama bu sefer o öykünün bütün sözcüklerinin ömrüne işleyecek olmasından korkuyordu. Titriyor, soğuk soğuk terliyor ve kendi kendine konuşuyordu. Rüyasında gördüğü farkındalık uçurumuna düşmemekten duyduğu pişmanlığı yeniden yaşamak istemediği için kitabı açtı ve bağıra bağıra okumaya başladı.

Beyaz, yassı ve küçük bir taşın öyküsüydü bu. Gökkuşağı olmak isteyen taşın öyküsünü tekrar tekrar okudu. Öyküde adı olmayan küçük bir kız o taşla arkadaşlık ediyordu. Bütün dertlerini taşla paylaşıyordu. Öykünün sonunda taş dile geliyor ve adı olmayan küçük kıza teşekkür ediyordu.

İçini ısıtmıştı öykü. Öyle ısınmıştı ki “taşın da duyguları olmalı” dedi. Duygulu taşlarla ilgili bir öykü yazmak için masasına oturdu. İlk cümlesiydi: Rüyalarınızın peşinden gidin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder