10 Eylül 2013 Salı

BİR AĞAÇ YETER !




Serin bir sabahın içinden yürüyerek geçiyordum. Sokakta kendi kendine konuşan insanlarla karşılaşarak yürüyordum. Ne dediklerine ve ne yaptıklarına karşı o kadar duyarsızdım ki…İçlerinden biri beni durdurdu ve nereye kadar böyle yürüyebileceğimi sordu. Afalladım ve kem küm etmeye başladım. İstediğim yere ulaşınca durup dinleneceğim dedim. İstediğin yer mi diye sordu karşımdaki insan. Alay eder gibi bir hali vardı. Evet bile diyemedim. Sen bilirsin dedi. Biraz yürüdükten sonra arkamdan yaşlı bir teyze seslendi: “Bencil olma” ve tam ona cevap vermeye hazırlanıyordum ki altı yaşlarında bir çocuk karşımda bana gülmeye başladı. Çıldıracakmış gibi hissediyordum. Omuz silkerek olan bitene yürümem imkansızlaştı. Neler olduğunu anlamak istedim. Kendi kendine konuşan insanlara yaklaştım ve onları duymaya çalıştım. Duymaya çalıştığım insanlardan biri bana baktı ve şöyle dedi : “ bizi böyle duyamazsın” ve sonra yanımdan koşarak uzaklaştı. Bana biri bütün olanları anlatacak mıydı yoksa böyle boş boş dolaşacak mıydım? Bir süre sonra yönümü bulamaz duruma geldim. Kafam o kadar karışmıştı ki istediğim yer diye bir yer var mıydı diye soruyordum kendime. Evden neden çıktığımı unuttum. Eve nasıl döneceğimi unuttum. Birbirimize duyarsız kalmaktan hepimiz çıldırmıştık ve bu çılgınlıkta insanların birbirini yeniden bulması gerekiyordu. İnsanları birbirine bağlayan şey ağaçlar oldu. Birbirimizi ağaçlar sayesinde yeniden tanımaya, anlamaya ve beraber hareket etmeye başladık. 

Ağaçlar bize köklerimizi, kanatlarımızı, sorumluluklarımızı hatırlattı. Beraber hareket etmeye başladığımızda koltuklarında oturan ve bu düzenden fayda sağlayanlar “ne oluyor bunlara” diyerek rahatsız oldu. Biz şiire, dansa, renklere hayatımızda daha çok yer vererek birbirimize sarılmaya başladık ve birbirimizi dinleyebildik. 

Bize nefes olan ağaçlara sarıldık. Onları köklerinden koparmaya çalışarak insanların birbirini duyamadığı çılgınlık şehirleri yaratmaya çalışanlar hüsrana uğradı. Çünkü onlar çıkarlarını her şeyden üstün sayma hastalığına yakalanmışlardı. Çünkü onlar bu hastalıklarının salgın halinde olduğunu düşünüyordu. Oysa bir şiir, bir ağaç, bir güvercin yeterdi bizim biz olduğumuzu hatırlamamıza ve hareket etmemize.

Yasemin Şenyurt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder