16 Eylül 2013 Pazartesi

Neden Direniş?


Öznenin kendi süreğen “toplumsal varoluşu”ndan başka bir şeyi arzulaması ne anlama gelir? Eğer böyle bir arzu bir tür ölüm riski göze alınmadan ortadan kaldırılamıyorsa, acaba toplumsal iktidarın yaşamın sürdürülmesi üzerindeki tahakkümünü açığa çıkarmak ve onu dönüşüme yatkın hale getirmek amacıyla var oluşun her şeye rağmen riske atılması ve ölümün istenip peşine düşülmesi mümkün müdür? ( Butler, İktidarın Psişik Yaşamı, s:34)




İnsan mutlu, tok, rahat yaşamaktan başka ne ister? İnsan özgürlüğü için, aşk için, bilim için, sanat için yaşamak ister ! Çünkü insanın hayatını ölüm sonlandırsa da insanın hayatını ölüm belirlemez. Benim yaşlarımda ve benden yaşça küçük arkadaşlarım Gezi Direnişi’nde hayatını kaybetti. Onlar ülkeme ve direnişe yaşarken de ölürken de anlam ve derinlik verdiler. Onlar hayatın basit ve yüzeyde yaşanamayacağını anlattılar. Onlar kendi hayatlarını yarım bırakırlarken hayallerine ve hayallerimize sarıldılar. Onların güç bulduğu yegane şey direnişteki ve dayanışmadaki umuttur. Onlar “güzel günler göreceğiz” derken düşünmedikleri tek şey çıkarları, gelecekleri, kendileriydi. Onlar ağaca sarılırken, mizahla ve sanatla direnirken ve hayata inanırken öldüler. Ölüme inanmadıkları ve ölümün son olmadığını bildikleri için alay ettiler tomalarla, gazlarla, baskıyla…Gülümsediler ki onların gülümseyişi inatçıydı, umutluydu, iyilik doluydu. Bu dünya, bu sistem onların gözlerine bakmadan öldürmüştür. Çünkü gözlerine bakabilselerdi orada yaşamı, ışıltıyı, şiiri tanırlardı. Onların gözlerine bakabilselerdi orada durur ve kendi yaptıklarının anlamsızlığına çarparlardı kafalarını. Ethem’in, Ahmet’in, Serdar’ın gözleri umuttan, aşktan ve gelecektendir. Geçmişe ve ölüme saplanıp kalmış olanlar gözlerimize bakamazlar. Ölüme saplanmış olanlar ve kafalarını ölümle yıkayanlar yaşama, özgürlüğe ve geleceğe inanmazlar. Biz denize bakıyorduk ve denizin kokusu olmadığını bile bile biber gazını da içimize çekiyorduk. Özgürlüğümüzü zehirliyorlardı sinsi sinsi. Biz ölüme eyvallah diyebilecektik çünkü tok ve sağlıklı yaşamaktan korkuyorduk. Biz direnişteydik anne çünkü tok ve sağlıklı olmaktan daha önemli olan şeyler vardı bu hayatta. Biz direnişteydik baba çünkü hayatımıza anlam kattı bu direniş. Hayatımıza hem anlam hem de amaç katan bu direnişte olmayıp da nerede olacaktık? Gülmeyi, sevmeyi, okumayı, direnmeyi ve düşünmeyi ve doğayı çok sevdik biz sevgili kardeşim. Lafta kalmadı, yüzeyde durmadı sevgimiz, okuduklarımız, tartıştıklarımız. Sartre’ı okuduk ve özgürlüğümüzün sorumlulukla anlam kazandığını öğrendik. Oğuz Atay’ı okuduk ve “cennetin muhallebiden duvarlar olmadığını” öğrendik. Sadece okumadık baba. Anlamaya çalıştık. Ataol Behramoğlu’nu okuduk. O bize sadece sevginin önünde eğilmemizi söyledi. Biz sevginin önünde eğildik. Ölümsüz olmak, adımızı tarihe yazdırmak, sonsuzluğa erişmek değildi derdimiz. Biz şiirin, sinemanın, felsefenin, fotoğrafın peşinde iyi insan olmak istedik. Biz kimseye alet olmadık. Biz “ruhumuzdan akıp gitmek isteyen düşünceler dışında hiçbir şeye sahip olmadığımızı” biliyorduk. Şimdi daha sıkı sarılacağımız kısa kısa anlar var. Şimdi daha derin, daha ince, daha severek yaşamak durumundayız. Şimdi direniş zamanı…
yASEMİN şENYURT
2013 Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder