21 Aralık 2015 Pazartesi

Tat




Bu kaçıncı kıvrılışı saçlarımın
Saçlarımda beyaz bir kuş saatlerdir
Söylenmemiş hiç ama hep hissedilmiş
Bir bilinmezliği seviyor ya insan
Bütün yaraları ile koşuyor ya
O zaman inat ediyor içtiğimiz su
Tatlı olmakta diretiyor

Akşamüstü
Çok süslü bir öykü yazmak için
Masam geveze
Akşamüstü
Çok sütlü kahve için
Bardağım geveze

Küs değilim seslere
Kusursuz olmayı hiç denemedim
Mümkündür her an bir sözcüğün içimize doğru yayılması
İçimizi kaplaması
Yanına başka bir sözcüğün yakışmaması
Tek sözcüktür bazen öykü

Kainatı sevmek biraz mizahla mümkün
Biraz da başkaldırı ile
Masamda bir kitap duruyor 
Tek sözcük var kitapta
Belli ki yazar başka sözcükleri yakıştıramamış yanına

Okuyoruz birlikte
Sen diyorsun ki yazar burada kainat kadar yürekli
Ben gülümsüyorum
Sözcük sözcük ağlıyoruz
Bir çocuk geçiyor yanımızdan
Bakıyor göz ucu ile kitaba
Bize
Kitaba
Bize
Kitaba
Torbasında çocuğun şeker var
Bize uzatmayı aklından geçirmiyor
Geveze mi geveze
Ama sanki dilini yutuyor o an

Saçımdaki kuştan tut da
ayak bileğimdeki halhala kadar
Titriyoruz

Yasemin Şenyurt

16 Aralık 2015 Çarşamba

Boş Kağıt



Gaddar olmanın anlamı yok dedi içinden. Etrafta söylenenlere kulak asıp gaddar olmanın anlamsız olduğunu düşündüğü için sevindi belli belirsiz. Neredeyse içinde yükselen şefkat dalgasının etkisinde kalacaktı ki durdurmaya çalıştı kendini. Kapılıp gidersen şefkatli olmaya doğru kimse seni seni ciddiye almaz diye düşünecekti ki bir öğrencisi kapıdan girdi ve "Öğretmenim, dün yazmamı istediğiniz kompozisyonun sonuç kısmında sorunlar olduğunu düşünüyorum" dedi. Kağıda baktı öğretmen ve şaşkınlığını gizleyemedi. Kağıt boştu. Elleri titreyen öğretmen kağıdın arkasına şöyle bir not düştü: Sonuç yazarken gelişme kısmında verdiğin örnekleri aklına getirerek ve giriş kısmında yaptığın tanıma değinerek son bir söz söyleyebilirsin. Öğrencisine gülümsedi ve öğrencisi bu kompozisyonu yeniden yazmak için kendisinden süre istediğinde ona bir hafta daha zamanı olduğunu söyledi. Bir hafta sonra öğrencisi kompozisyonu yeniden yazıp getirdiğinde öğretmen yine şaşkınlığını gizlemedi. Öğrencisi ve kendisi ile gurur duyacağı sırada öğrencisine döndü ve çok iyi bir kompozisyon yazdığının farkında mısın diye sordu. Bilmiyorum dedi öğrenci ve biraz duraksayıp "yine de sonuçta sorunlar olduğunu düşünüyorum" dedi. Öğretmen bu sefer kendinden emin bir şekilde öğrencisine "Yazmaya devam ettiğin sürece sonuçtaki sorunların yeni yazılarına kaynaklık ettiğini göreceksin" dedi. Öğrencisi kendinden emin bir şekilde teşekkür etti ve kapıdan tam çıkacağı sırada öğretmenine " Yazmaya devam edeceğim" dedi. 

Yasemin Şenyurt

8 Aralık 2015 Salı

Hay Aksi



durup durup
gökyüzüne övgüler yazıyorum
bir de şikayet ediyorum posta kutularından
bazen de içime reçel döküyorum
hay aksi

içim ya bu
tatlı mı şimdi
yapış yapış mı yoksa
yok yok değil

hay aksi
birisi durdurdu beni eve gelirken
koyu bir sohbete başladı
tanıyamadım 
güldüm çünkü insanım

içim bu şimdi
gülüştük kedilerimle
onların gülüşü bir tuhaf miyav
duvarda çalışmayan ama güzel bir saat
efkarlı tik tak

İçime çektiğim duman mı
Dağ mı
Sevda mı
Hay aksi

Bana bir yer göster
Kıvrıla kıvrıla akayım
Kendime iyi bakayım
İçim üşümez olsun

Yasemin Şenyurt

2 Aralık 2015 Çarşamba

Özledim



Kar altında kalan Ankara'ya bağırdım içimden
Özledim ben
Dağılmış saçlarım dedi ki kar tanesine
Özledim
Ellerim ağaç köklerine benzeyerek güldü
Gülerek dedi ki 
Özlemekten öte özledim ben
Canım yapraklara iç çekerek dedi ki
Başka çok başka özledim
Ellerim saçlarıma çeki düzen vererek dedi ki
Başka bir şeye benzemiyor bu özlem
Yasemin Şenyurt

1 Aralık 2015 Salı

Yüreklendirici Notlar 1-7





Yüreklendirici Not-1: Yürüdüğün yolda engeller yoksa o yol seni bir yere ulaştırmaz demiş George Bernard Shaw. Demek ki bazı engeller bize yol gösterir ve bazı engeller de bizi güçlendirir ve dönüştürür. Önemli olan o engele nasıl bir anlam verdiğimiz...Aslında her sıkıntılı süreç ve çözülmeyecek gibi gözüken her sorun insanın onu yorumlaması sayesinde farklı bir anlam kazanabilir.

Yüreklendirici Not-2: Eğer kendini tanımak için çabalıyorsan ve içinde neler olup bittiğini anlama amacı ile kitapları rehber edinmişsen ve bununla da yetinmeyip kendini ifade etmek için yazı yazıyor ya da fotoğraf çekiyorsan hayatı dolu dolu yaşamaya başlamış olabilirsin.

Yüreklendirici Not-3: Bir başka insanı yüreklendirmekle kendine unutulmaz bir deneyim yaşatabilirsin. Bir başka insanı mutlu etmek ya da bir canlıya içten bağlılık duymak insanın kendine verebileceği nadir hediyelerden biridir.

Yüreklendirici Not-4: Şu gökyüzü/Şu gökyüzü/ Şu gökyüzü
Yıldızlara bakarken de güneş çarptığında da sevdiğim şu gökyüzü ne iyi ettin de kuş seslerini topladın bağrında...

Yüreklendirici Not-5: İstemek mi önce gelir eylemek mi diye sorarsan önce eylem geliyormuş, öğrendim. Demek ki yazmak, okumak, çalışmak için isteğin gelip seni bulmasını beklemek yerine eyleme geçebilirsin. Belki de o üşendiğin, ertelediğin eylemde nice anlam ve amaç saklıdır.

Yüreklendirici Not-6: İyi günlerin arkasından kötü günler gelse de ve kötü günlerin geçip iyi günlerin geleceği bilinse de insan içinde bulunduğu anda sanki o an sonsuza kadar sürecekmiş gibi davranır. Ne zaman geçeceğimizi, bitivereceğimizi aklımıza getirirsek o zaman ilişkilerimizden başlayarak yaşamımızın her yerine bir canlılık gelir.

Yüreklendirici Not-7: Zamanın aşındıran etkisini ruhunda hissettiğinde sevdiğin bir kitabı aç ve içinden bir cümle oku. O cümleyle ilk karşılaşmandan daha farklı olan bu karşılaşmanın farklı olmasını sağlayan şey zamandır. Çünkü zaman sadece aşındırmaz.

Yorgun




Düşlerim yoruldu
Haydi bir düşe doğru gidelim dedi dostlar
Yorgunum dedim 
Çok anlamaktan
Çok susmaktan
Boyam bitti
Islığım kırıldı
Sizi kıramazdım hiç ama yorgunum dedim onlara
Haydi dediler
Ellerinde bir çiçek
Kökleri anılarda gördüm
Yorgun ve biraz da umutsuzum
Devam edemedim cümleye
Şiirin omzunda uyumuşum
Bir çizgi filmden kaçmışım da
Yorulmuşum
Dizlerimde derman yok dedim
Duymadılar ki beni
Telaşlı, neşeli ve belki çok umutlular
Belli ki duymadılar
Haydi kalk ayağa dediler
Şimdi tam zamanıydı dedim içimden
Duydular
Ne halin varsa gör demelerini beklerdim
Tam zamanı dediler
Ve bir çocuk bağırdı
Şimdi şimdi şimdi
Haydi 
O çocuğa baktım
Gözlerimde derman kalmamıştı
Yorgunum diyemedim ki
Ayaklandım

Yasemin Şenyurt

12 Kasım 2015 Perşembe

Dantel Gemi

En başından beri biliyordum
Deniz bir garip türküdür

En başından beri seziyordum
Aklımın bir gün başımda olamayacağını

En başından beri hissettim
Şiirin beni saracağını
Güneş gibi tenimde duya duya

En başından beri huzursuzdum
En başından beri uykusuz
Kırıntıları takip ederek 
Ulaştım güvercinlere

Sarıldığım bütün oyuncakları buldum 
Yediğim bütün çikolataların paketlerini
Sönmüş balonları
Kaybolmuş kalemlerimi

Özlemekten kaçtı bir güvercin
Kaçabildiğini düşündü
Çocukluğum 
Büyüdüğünü
Yetiştiğini düşündü bütün yetişkinlere
Yanıldı

Yaklaştı 
En başından beri bildi
Kaçamayacağını 
Yaklaştı
En başından beri biliyordu
Mentollü bir sigara gibi yandığını

En başından beri
Bütün ayrıntıları sevdi
Konuşmayı
Ters ve düz
Doğru ve yanlış
Konuşmayı sevdi

Dantel denizi vardı
Dantel gemileri
En başından beri bildi
Sadece onun dantel gemisi vardı

Rahatla ve uyu şimdi
En başı buydu çünkü
Yetişme yarın yetişilecek işlere
Dantel bir sabahı yaşa
Sadece gözlerinle değil
Boynunla takip et
Bir uğur işareti buluncaya dek
Takip et 
En başından beri biliyorsun
Dantel gemin var

Yasemin Şenyurt

6 Kasım 2015 Cuma

İşitilen




Mavi kulaklarım
İşitir hep masmavi masanın tıkırtısını
İşte yine o ağacın dalları buruk
Oyun oynuyor kendi başına çocuk
İşitir dokunuşlarını annesinin
Seslenir ağacın köklerine

Vazgeçmek ona göre değil
Hiç değil
Sakin ve kararlı yürür
Sırtında kitaplar taşır
İçi dışı bir

Mavi kulaklarım
İşitir yazarın kırılan sesini
En sonunda 
Öyle güçlü üfler ki balona
Uçmasa olmayacak 

Vazgeçmek bana göre de değil
İşitiyorum ki
Yağmur
İşitiyorum ki bir elma küsmüş

Şimdi tutalım birbirimizin elini
En sevdiğimiz gerçekleri anlatalım bir bir
Küselim sonra
İşitelim yağmuru

Elbette barışırız
Görünüyor işte o masa
İşitiliyor üstelik tıkır tıkır
Mühim şimdi saatin kaç olduğu
Yılları unutsak da olur
Mühim şimdi gökyüzü

Ümitsizlik yok
Yorgunluk hiç
Mühim şimdi uyanmak 

Yasemin Şenyurt

5 Kasım 2015 Perşembe

Tarihten Günümüze Şizofreni Serüveni Sergisi CerModern'de

Şizofreni hastalığından korkuyor ve eğer şizofreni hastalarına nasıl davranacağınız konusunda aklınız karışıyorsa büyük olasılıkla bu hastalık hakkında bilginiz yok. Bu hastalık hakkında bilgi edinebileceğiniz bir serginin Ankara'da CerModern'de 5-15 Kasım tarihleri arasında gerçekleştiğini haber vermek istedik. Şizofreni Dernekleri Federasyonu ve Abdi İbrahim Otsuka işbirliği ile gerçekleştirilen bu sergide emeği geçen herkese teşekkür ederiz. 

Siz de bu sergiye gelerek şizofreni hastalığının tarih içinde nasıl bir seyir izlediğini anlayabilir ve bu sergiden edindiğiniz izlenimleri bir arkadaşınızla paylaşabilir ve aslında şizofreni hastalığı hakkında düşündüklerinizin doğruluğun/yanlışlığını sınayabilirsiniz. 

Şizofreni hastası olmak aslında utanılacak, korkulacak veya gizlenecek bir durum değildir.Şizofreni hastalığı hakkında sergide göreceğiniz doğrular ve yanlışlar panosu ve aynalar aslında sizin hem kendinize hem de şizofreni hastalarına yeniden ve farklı bir gözle bakma olanağı sunmaktadır. 

Bir şizofreni hastasının hayatının değişimi belki de sizin bu sergiye gelmenize bağlı ve belki de sizin hayatınızın değişimi de bu sergideki aynalar sayesinde olacak. Korkmak ya da görmezden gelmek yerine yüreklendirmek ve anlamak daha değerli ve anlamlı bir çabadır. 

Yasemin Şenyurt











Şizofreni Dernekleri Federasyonu Başkanı Sayın  Doç.Dr. Haldun Soygür ile birlikte Görmezden Gelmeyelim sergisinde

1 Kasım 2015 Pazar

Söz Veriyorum Picasso



Picasso biliyordu
Benim düşlerimi




Picasso anlıyordu
Anlıyor

Neden döndüğümü
Neden öldüğümü
Güneşe el sallarken

Picasso
Bir çiçek uzatıyor
İki eli kanda da olsa

Bir türlü okuyamadıklarım var

Picasso gülümsüyor
Anlayışlı olduğunu biliyorum

Çok seviyorum be şu dünyayı
İşte bu yüzden sevgili Picasso
Bütün mesele bu
Söylemiş miydim

Canım Picasso
Sahiden bana anlatabilirsin
Bana sorabilirsin
Bilmiyorsam dürüst olurum söz veriyorum

Söz veriyorum Picasso
Bir sihirbaz da olsam
Aşk aşk olarak kalır bende
Ondan ayrılık yapamam

Yasemin Şenyurt

Van Gogh ile Konuşamama

Van Gogh resim yapıyordu
Gece kulaklarına eğilmişti
Van Gogh'un

Ah
Bu benim tuhaflığım
Şiirim demek isterdim

Gözlerim sürekli uzak
Ellerimin içi kırık deniz kabukları
Bilmiyorum diyemez oldum
Van Gogh da demezdi benim yerimde olsa

Hüzünlü ve sarı yıldızlar
İçimde kalemler ve bir çılgın saat
Unutmazdım ben olsam
Unutmamıştır Van Gogh da

Ölmüş müdür peki
Ben olsam maviye boyardım gökyüzünü
Daha yakından bakardım 

Gece
Biraz o iskemlede uyuklar
Fırçalardım düşümdeki akıllıları
Ben Van Gogh değilim

Gülüp geçerdim bana
Trafikte 
Şaşırır kalırdım
Gökyüzünden düşse mavi
Ağaçtan çıldırsa yeşil
Kaç kez sararır bir insanın gözleri

Ölüm mü bu dedi
Yaşam mı yoksa
İnatçı bir filozof sordu bu soruyu
Bilmiyorum diyecektim 
Kalbim yerinden çıkacak gibi oldu

Van Gogh anlardı yaşasaydı
Gülüp geçmezdi bana
Maviye boyardı en olur olmaz şeyleri
Gökyüzü dahil

Yasemin Şenyurt

13 Ekim 2015 Salı

Zaten Böyle Yaşamanın Anlamı Yok






Özgürlüğün karşısında baskı olmasının ya da yaşamın karşısında ölüm olmasının en önemli sonucu insanların özgürlük için direndikleri noktada baskı görecek olmalarıyla korkutulmaları ve yaşamdan yana oldukları takdirde ölümle korkutulmaları olmuştur ve günümüzde de bu tehdit sürmektedir.
Korkunun ortadan kalkması ve ölümün ya da baskının artık korkutucu olmaması iktidarı rahatsız edecektir. Çünkü insanlar korku nedeniyle istemedikleri işleri yapar ya da düşünmediklerini söyleyebilirler. İnsanlardaki korkunun ortadan kalkmasıyla özgürlüğe ve anlamlı bir yaşama ve bireyin gerçek anlamda sağlıklı ve üretken olmasına ve yaşadığımız dünyanın iyileşmesine erişilebilecektir. Dolayısıyla ölümün ve çeşitli baskıların yıldıramadığı, korkutamadığı insan için özgürlük mümkündür. Aksi takdirde yaşamımızdaki korku unsurları bizim nasıl yaşayacağımızı belirlemeye devam ederler. J. Butler şöyle demektedir: Tahakküm stratejisinin amacı ölüm kalım mücadelesinin yerini almaktı. Ama önceki versiyonda ölüm ötekinin şiddeti ile meydana gelmekteydi; tahakküm, yaşamın bağlamı içinde ötekini ölüme zorlamanın bir yoluydu.
Yasemin Şenyurt

An Kara

güvercin
güvercin 
barış demektir

gözlerinde yaş
biriktirir aklın
güvercince 
konuşalım

bu yara sarılmaz

ah
bir türküdür
ah

ölümce konuşanlara inat
ölümle korkutanlara inat
güvercince yaşayalım

gözlerimiz söylesin türküyü
bu yara sarılmaz

ağaçtan korkan
ağaca düşman olanla
arkadaş olunmaz

ben ismimi unutsam da bir gün
güvercince anlatırım kim olduğumu
ben yılları unutsam da bir gün
geleceğe inanırım

An kara
Kara an
Ben kendimi garın önünde bulurum
Korkarım
Yaralanırım
Ölürüm

Sarılırım gökyüzüne
Öfkem kalır
Umudum yaralanır
Bir cümle kursam 
İçim parçalanır

Yasemin Şenyurt

7 Ekim 2015 Çarşamba

Yaşam Diyorduk Adına

Prof. Dr. Sabri Büyükdüvenci'nin öğrencisi olarak  bu şiiri kendisine yazdım. Sabri Hocam sizi iyi ki tanıdım ve öğrenciniz oldum...


Yaşam diyorduk adına
Verdiğimiz mücadelenin
Yorgun da düşsek
Kırılsa da cesaretimiz
Yaşam diyorduk adına
İnatçı bazen
Bazen fedakar

Çiçekleri ve kitapları seviyorduk en çok
Hayvanları ve gökkuşağını
Gökdelenleri sevemedik
Kardelenler varken
Yaşam diyorduk adına
Bir çocuğun yanına eğilmenin
Bir ustayı saygıyla izlemenin

Yaşam diyorduk adına
Özgürlüğü savunmanın
Özgürlüğü anlamanın
Yaşam diyorduk 
Sözcüklerin boğazımızda düğüm oluşuna

Yaşam diyorduk biz
Felsefe derslerinde
Sorular sorular sorular içinde
Yaşam diyorduk adına
Saydığımız ve sevdiğimiz bir hocamıza veda etmenin
Yaşam diyorduk 
Sonbaharın da ilkbaharın da
Artık eskisi gibi olmadığını anladığımızda
Başka türlü anlatamadığımızda
Acımızın derinliğini
Yaşam diyorduk adına

Yasemin Şenyurt

4 Ekim 2015 Pazar

Şah Mat Hakkında Bir Değerlendirme



Sanrılardan büyüklük sanrısı, kötülük görme sanrısı ile tanışmış biri olarak Şah Mat filmini izlemeye başladığımda Akıl Oyunları'na benzer bir başarı öyküsü izleyeceğim düşüncesine kapılmıştım. Ne kadar yanıldığımı film bittiğinde anladım. Bir başarı öyküsü izlemiştim ama içim buruktu film bittiğinde. Filmin başlarında Bobby Fischer'ın satranca olan ilgisini  ve ilk yenilgisini izlerken tansiyonun bu kadar artmasını beklemiyordum. Satranç tutkusunun ve olası hamlelerin bir insanın hayatını baştan sona kaplamasının yolculuğuydu film. Dikkat dağınıklığı, konsantrasyon kaybı ve  aşırı hassasiyet her insanın yaşayabileceği sorunlardır mutlaka ama şizofreni hastalığına bağlı olduğunda bu sorunlar işimize odaklanmada neden zorlanabileceğimizi anlayabilirsiniz filmi izleyerek. Filmi izleyerek bir insanın sağlığını kaybediş öyküsünü izlediğinizi de düşünebilirsiniz ama ben filmi izlediğimde ve film bittiğinde arkadaşıma insanın sevdiği şeyi yapmasının çok etkileyici ve yaşamını derinden belirleyen ve güzelleştiren şey olduğunu düşündüğümü söyledim. Sanrılar, halüsinasyonlar ve bunların tedavi edilmemesi sonucunda durumun kötüye gidişini de düşünebilir ve bir insanın sağlığından değerli midir başarılı olması diye sorgulama olanağı da bulabilirsiniz. Boby Fischer'ı kendisi yapan satranç tutkusudur ve bence her insan bu hayatta bir tutkuyla bir işe bağlanabilmelidir. Söz konusu olan şizofreni hastalığı olduğunda tedavinin önemi yadsınamaz. Bu film bence çok açıdan tartışılabilecek ve farklı görüşlerle bizi farklı noktalara taşıyabilecek bir filmdir. Yenilgi karşısında hepimiz çocuklaşırız genelde ama kazanmaktan korkmak nasıl olabilir ki diye düşünüyorsanız bence bu filmi izleyin ve Bobby Fischer'ın  sağlığını yitirmeden  tutkuyla satranç oynayabildiğinde neler olabileceğini düşünün. Tutku mu sağlık mı diye sorarsanız bence her ikisi de ama bu her ikisi seçeneği her  zaman mümkün değilse işler karışabiliyor. Dört hamleden sonra milyarlarca olası hamle olması insanı aşırı uçlara götürebilir filmde söylendiği gibi...İyi seyirler.
Yasemin Şenyurt

Bağımsız Yaşam İçin Kişisel Bir Not



Gözlerim inatçı bir umutla açıldı. İki kedim ayak ucumda uyuyordu. Biraz doğrularak onlara baktım ve onlara seslenmeme rağmen onlar da uyanıp bana baktılar. Gün başlıyordu ama ben yataktan kalkamadan bir rüyaya dönüştüm. Dönüşe dönüşe bir rüyaya mı dönüştün demeyin sakın. Yol yorucu, uzun ve engellerle dolu olduğu halde tuttum bileklerimi tuttum onları ve yola ikna ettim. Karşıda ve belki biraz uzakta çok anlaşılmamış bir insanı gördüm. Yürüdüm ve hep yürüdüm. Saate bakabilirdim, ajandaya bakabilirdim ve sözümü tutmayabilirdim ama bu en çok kendime ihanet olurdu. Kendime, değer verdiklerime, önemli bulduklarıma baktım ve uzun süre olduğum yerde düşüncelere daldım. Anlaşılmamış bir insanı size anlatmak istedim çok sade bir şekilde onun istediğini ve ne dediğini ve benim ona dediklerimi anlatmak istedim. Gözlerim hala açık. İnatçı umudumu saklıyorum ve aynı anda bir üst kata çıkarıyorum ve aynı anda bir alt katta inatçı umutla  çalışıyorum. İşimi değerli kılan bu inatçı umudun geleceği şekillendirecek ve özgürlüğü geçerli kılacak olmasıdır. 

Bence bağımsızlık ve yaşam başlı başına değerlidir ama birlikte ele alındığında değeri kat kat artar. Rüyamda ülkemde engelli ve engelsiz insanların birlikte bağımsız yaşam için yürüdüklerini ve en öndekilerin en arkaya geçmekte ya da en arkadakilerin en öne geçmekte sakınca görmediklerini ve tereddüt etmediklerini gördüm. Eşit haklar, içermeci eğitim, kişisel asistanlık nedir diye düşüne düşüne rüyama nokta koydum. Yeni bir rüya için, dönüşmek, dönüştürmek için inatçı umutlarımızla yola koyulalım. Murathan Mungan Yalnız Bir Opera şiirinde şöyle der: "Yapacak ne çok şey vardı ve ne kadar az zaman"

Yasemin Şenyurt

14 Eylül 2015 Pazartesi

Mucizedir




Sevmek bir mucizedir
Bu hayatta
İnsanın başına gelebilecek
Sevmek bir ezeli ebedi gerçektir
Bu hayatı adam edecek

Sevmek bir mucizedir
İnsanı şair eder
Oku ve yaz
Yaz ve oku
Anlamlar bizi bekler
Her an

Sevmek
Aynı anda
Ağlayıp gülme ustalığıdır
Çocuklara hayatın bilgisini sorma inceliğidir
Çocuklardan öğrenmeye çalışma derinliğidir

Sevmek bir mucizedir
İnsanı hayretler içinde bırakır
Şarkılarla dağıtır
Sessizlikle çarpar
En derinden toplar

Şarkıda der ya 
Gitmek mi zor kalmak mı
Sevmek bir mucizedir ki
Gitmekten de kalmaktan da anlamaz
Zoru bilmez
Varsa yoksa gönül der

Gönülden anlayanlar
Dünyaya başka bakar
Başka yorumlar
İş değiştirmek olunca
Gönül yüreklenir
Aklı yüreklendirir

Sevmek bir mucizedir ki
İnsanı derinden toplar
Çiçeğe
Yıldıza
Böceğe böler

Sevmek 
Öyle bir eylemdir ki
Barışmayı
Anlaşmayı
Özlemeyi 
Kızmayı
Kırılmayı
Anlamayı
Üzülmeyi
Sevinmeyi
Bir başına bilememektir
Bir başına yapsan da bazı şeyleri
Bir başına olamamaktır
Aslında
Bir başına olsak da hepimiz bu evrende
Yanımızda duymaktır  sevdiğimizin soluğunu

Aslında nasıl ayrı ayrı olduğumuza hayret etmektir
Sevmek
Bu öyle bir hayrettir ki
İnsan felsefesiz edemez

Yasemin Şenyurt

29 Ağustos 2015 Cumartesi

Yok Yok




Yok yok...Bazen öyle oluyor. İnsan her an yüreğinin götürdüğü yere gidemeyebiiyor. İnsan her an aklı başında davranamıyor. Diyeceğim şu ki iki kere ikinin dört ettiği gibi değil yaşam. Ne çok sevmiştim Susanna Tamarro'nun Yüreğinin Götürdüğü Yere Git kitabını ve ne çok sevmiştim Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ını...
Yok yok...Bazen akıllı olmak yetmiyor. Bazen yürekli olmak da yetmiyor. Bir girdap sizi içine çekmeye başlıyor ve hemen müdahale etmek gerekiyor. Bazen sevgi bazen tutku bazen dostluk da yetmiyor. İnsanın sarsılması ve hayata bakacağı pencerelerin sayısını çoğaltması gerekiyor. Gerekiyor diye hemen sarsılmıyor ya da hemen pencereler çoğalmıyor.
Yok yok...Bazen bilgi, birikim, donanım da yetmiyor. Ciddi ciddi emek harcamak gerekiyor. Bazen zamanın geçireceğini düşündüklerimize bakmak ve yeniden ele almak gerekiyor. Bazen sabırlı olmak da yetmiyor. Sabrın içine saygı ve şefkat katmak gerekiyor.
Yok yok... İnsan olmak emek, sevgi, tutku, akıl, yürek, gönül işi! İnsan bir kez bu yolculuğa başlasın yeter ki.
Yasemin Şenyurt

21 Ağustos 2015 Cuma

Davet

Fotoğraf: Yasemin Şenyurt



En başından itibaren bildiğim bir içsel yolculuğa davet edilmiş olduğumdu. Bu içsel yolculuk uzun sürecekti. Sırtım ağrıyor ve bu ağrının nedenini anlayamıyordum. Yolculuğa dair o kadar bilgisizdim ki sırt ağrısı gibi ufak bir sıkıntıyı anlamlandırmak için uğraşıyordum. Dertlerimi paylaştığım insanlara sızlanıp yakınıyordum ve onlar çok yorulmuştu. Benim diye bildiğim her şeyin aslında bizim olduğunu ve gelip geçmekte olduğumu kabullendikçe değişim başladı. Ölüm gibi bir gerçek tüm çıplaklığıyla kendini gösteriyor ve her an beni ikaz ediyordu sessiz sessiz...Benim diye sahiplenmeye çalıştığım şeyler garip bir biçimde başıma bela olmaya başlamıştı. Doğada yürüyüşe çıktığımda aslında çok savunmasız hissetmekle birlikte muazzam bir duygunun ve şefkatli bir sesin varlığını da hissediyordum. Doğada ilginç bir çiçek gördüğümde ve onu hayranlıkla izlediğimde kalbimi o çiçek olarak hayal ediyordum. O çiçekten uzaklaştıkça garip bir biçimde kalbim o çiçek olmayı ve onun gibi kokmayı daha çok seviyor ve sevdiği için de adeta o çiçekten farksız oluyordu. Kalbimi bir böcek olarak da düşünüyordum her ne kadar aklım buna çeşitli bahaneler bulup müdahale etmek istese de kalbim artık küt küt atan kırmızı bir şey değildi. Doğada karşılaştığım bir sese kapılıp yere uzanıyordum ve gökyüzünde ne varsa onu kucaklıyordum. Seslerin kokuları olduğunu ama bunu herkesin bilmiyor olduğunu anladığım sıralarda bakışların dokunabildiğini ve bu bakış dokunuşlarının masumiyetinin özel olduğunu da anlamıştım. İçsel yolculuğumda ileri doğru gittiğimi düşünürken aslında gerilediğimi görüyordum ve gerilemenin kötü olduğunu düşündüğüm için korkuyordum. İlerlemek, hız, başarmak, ulaşmak, erişmek sözcükleri o kadar kutsal hale getirilmişti ki kaybolmak ve yenilmek ya da gerilemek korkutuyor ve sefil hissettiriyordu. Geriledim, korkuyla geriledim ve gördüm ki gerilemek muazzam bir duygu...
Yasemin Şenyurt