24 Şubat 2016 Çarşamba

Çığlık Olmuşsa Ruh





Bir akşamüstü kumsalla denizin birleştiği yerden baktın güneşe ve ilk büyük çığlığını o an attın. İkinci çığlığın yeri ise bir rüya. Kanmak istiyorsun ne kadar söz varsa aşka dair söylenmiş. Birbirleriyle çelişiyor olsa da bu sözler sen hepsine kanmak istiyorsun ama o anda bambaşka bir çığlığı yuttuğunu anlıyorsun. Küfür etmeyi sevmediğin halde son günlerde içinden sık sık küfür etmek geliyor. Çığlığı küçültmek için mi diye soruyor iç sesin. Çığlık çığlığa bir martı oluyorsun ama yetişemiyorsun bir türlü özgürlüğe...

Çığlığın ne kadar anlamlı olsa da şimdi çığlık atmanın yeri değil diyor başkaları. Dinlemiyorsun. Çığlık çığlığa bir bulut oluyorsun ama uzanamıyorsun özgürlüğe...

Çığlık çığlığa güneşim.
Çığlık çığlığa kitabım.
Çığlık çığlığa balonum.
Anlamıyorsunuz...

Bir ruh çığlık olmuşsa
Özgürdür.

Yasemin Şenyurt

Dinlerken: 

22 Şubat 2016 Pazartesi

nice anlam



Yüreklendirici Not-5: İstemek mi önce gelir eylemek mi diye sorarsan önce eylem geliyormuş, öğrendim. Demek ki yazmak, okumak, çalışmak için isteğin gelip seni bulmasını beklemek yerine eyleme geçebilirsin. Belki de o üşendiğin, ertelediğin eylemde nice anlam ve amaç saklıdır.

21 Şubat 2016 Pazar

Bir Kitabın Girişi Hakkında




Murdoch'un "Edebiyatta ve Felsefede Varoluşçular ve Mistikler" kitabının girişinde Edebiyat ve Felsefe'nin sayfalarında şu sıralar gerçek hayatta alamadığım kadar nefes aldım. Bu nefesi aldıran felsefe ve edebiyat arasındaki ilişkinin yaşamımı derinden etkilemiş olması ve bu konuda daha önce bu kadar çarpıcı bir röportaj okumamış olmamdı belki de...

Yazmak can alıcı bir mesele benim için. Felsefe tarihi ise yıllardır içinde aktığım ve bazen savrulduğum bir nehir... Edebiyatta asıl mücadelenin iyi ile kötü arasındaki mücadele olduğunu söyleyen Murdoch'a katılmamak mümkün değil. Felsefenin boşluk bırakmaması ve kişisel sesi mümkün olduğunca azaltması gerektiğini de söylüyor Murdoch. Kişisel sese müdahalenin sadece felsefede değil edebiyatta da belli bir şekilde olmasının önemi de söz konusu ediliyor.

Aynı zamanda fantezi ve imgelem karşıtlığı çok sarsıcı bir biçimde açığa çıkarılmış. 

Sanatçının bir görevi varsa o da en başta dürüstlük olmalıdır diyor Murdoch. Dickens'ın ayrı yerinin de altını çiziyor. Felsefi temanın bir romanda en güzel işlenişini Bulantı'da bulan Murdoch'a katılmamak mümkün değil.

Yazmak söz konusu olduğunda değer yargılarının her daim işin içinde olduğunu hatırlamakta da fayda var. 

Röportajın benim için en güzel cümlesi ise şu: "Büyük bir sanat yapıtı insana, sanki büyük bir tefekkür salonuna  buyur edilmiş gibi bir mekan duygusu verir."

Kitabın diğer bölümlerine geçmek için müthiş bir istek duyarken bu yazıyı yazmayı da ihmal etmek istemedim.

Yasemin Şenyurt 

Zor Gece




Bazı geceler zordur ve o zor geceler insanı adam/kadın eder...Böyle aslında ve bunun böyle olması gecenin zorluğunu yaşamayı ve yaşarken düşünmeyi, yazmayı ve sonra yeniden düşünmeyi gerektirir. Her dakikasını sınav gibi yaşadığın geceler varsa hayatında ve kendini acımasız şekilde eleştirebiliyor, başkalarına karşı anlayışı yitirmiyorsan ve sonra bu anlayışı kendine de göstermeyi öğreniyor olsan da sınav bitmez...Bazı geceler inatçıdır, anımsatandır, tekrar tekrar yaşatandır. Bu geceleri nasıl yaşadığın geleceği içinde taşıma gücüne, niyetine yansır. Bu geceleri yaşarken yazdıkların ve düşündüklerin geçmişini ve kendini sevmeni sağlar. Yine de daha zor ve daha inatçı gecelere hazırlıklı olmalısın. 

Bildiklerinin tümünü unutturur bazı geceler. Küskünlüğün, kuşkuların, kurdukların anlamını öyle bir yitirir ki bu anlamsızlık zemininde o sözü hatırlamazsan kendine ihanet edersin: "Bir anlam yoksa onu yaratacak olan sensin"

Bazı gecelerin insanı deli ettiği söylenir ama zaten pek akıllı değilsen belki bu bir şanstır. O geceler seni adam/kadın eder. 
Yasemin Şenyurt

20 Şubat 2016 Cumartesi

Bahar ne demekti?




Halil sen gittikten sonra sana doğru dürüst yazamadım...Yıllar yıllar geçti ve ancak şimdi yazma gücü buluyorum sana. Senin inatçı gülüşün ve güçlü sesin her gün daha da çoğaldı dostlarının aklında ve kalbinde. Kötü şeyler oldu ülkede ve olmaya devam ediyor. Halil sen gittin ya bu yıllar sonra bile inanılır değil. Şimdi yazarken daha iyi anlıyorum... 

Soğuktu Ankara. Baharlar yaşadık kaç defa...Bahar ne demekti? Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nin bahçesine oturmadık hiç senden sonra...Baharlar yaşandı senin söylediğin türküler ile ve her birimiz ayrı yerlerde!

Tanısan deli olurdun Umay'a ve Arya'ya. Sen çocuklara hep deli olurdun aslında. 

Halil sen gittin ya boynumuz bükük, çocukluğumuz garip ve deliliğimiz yarım kaldı.

Seni çok özledim dostum. Bu gece bana baştan sona öğrettiğin türküyü söylerken o türkü oldum. Sakinliğini, şiir gibi duruşunu, sadeliğini öyle özledim ki. Yüksek lisans bitti ve doktora da bitti bitecek yakındır. Sana anlatamamak tüm bu olanları ve senin gülümseyen yüzünü görememek o kadar kötü ki...

Sen neler neler yapardın hayatta olsaydın...Kitaplarımı imzalayamamak sana ve senin yazdığın kitapları okuyamamak o kadar kötü ki...

Ah be Halil!

Sen gittin ve sen gittin işte...

Dizime uzanmıyorsun ve türküler söylemiyorsun ve çok soğuk Mayıs ayları...

Şimdi beynimde kahkaha atıyorsun. Şimdi kalbim yerinden çıkacak, kapı çalacak ve sen gelip "yok öyle ölüm" diyeceksin. 

Ah be Halil...Gezi direnişinde sen vardın ve o limonu sen bana uzattın değil mi?
Ah be dostum. Sen gülümsüyorsun ve bu evet anlamına geliyor.
Türkü söylediğimiz her yerde ve az önce olduğu gibi türkü olduğumuzu hissettiğimizde sen varsın.

Ben fotoğraf çekmeye başladım. Biliyor musun bazen çok güzel fotoğraflar çekiyorum. Yanına gelir gelmez anlatacağım ve sen hepsini bildiğini söylediğinde ben şaşıracağım.

Bana yeniden cadı desene Halil...Şapkaları ters çevirip konuşalım yeniden şiirden.
Yıllardır aklın neredeydi cadı diye sorma sakın. Sen gittin ve ben çok şaşırdım. Dedim ya çocukluğumuz garip ve deliliğimiz yarım kaldı.

Yasemin Şenyurt

18 Şubat 2016 Perşembe

Bir Not Düşelim

Özgürlüğün İcadı 1700- 1789 ve Aklın Amblemleri kitabından:

s 19: Papaz Du Bos'un Şiir ve Resim Üzerine Eleştirel Düşünceler'inin  verdiği ders, ilk bölümünden başlayarak bu olacaktır: "Ruhun da beden gibi kendine özgü ihtiyaçları vardır; insanın en büyük ihtiyaçlarından biri de zihnini meşgul etmektir. Ruhun işsiz kalmasıyla kısa sürede ortaya çıkan can sıkıntısı insan için öyle büyük bir derttir ki, bunun ızdırabından kendini korumak için bazen en zahmetli işlere girişir (...). Aslında heyecan veya tutkuların bizi yalnızken bile içinde tuttukları çalkantı o kadar canlıdır ki, bu çalkantı hali dışındaki her hal, onun yanında, bir ölgünlük halidir.Bu nedenle içgüdülerimiz icabı, bize heyecan veren konuların peşinden koşarız- bu konular bize huzursuz gecelere ve acılı günlere mal olsa bile. Fakat insanlar genellikle, tutkuların onlara çektirdiği acılardan da fazlasını, tutkusuzken çekerler.

Hayalet Olmamak

Beynimde çiçekler var. Beynimde deniz var. Beynimde o patlama sesi ile yıkılıyor kurduğum cümle, kurduğum düş, kurduğum ne varsa işte...Tekrar tekrar yıkılıyor, yamuluyor, yoruluyor beynim. Ankara'da adım atıyorum hayalet gibi. Hayalet olmak yani öyle şiddetli bir şekilde içselleştirip korkuyu kaybolmak...Kendinden kendini ve özgürlüğünü, sevgini ve ne varsa doğru dürüst olan içinde hepsini ama hepsini saklayarak dolaşmak. Beynim buna izin vermeyecek işte! Hayalet olmayacak bu beden, bu ruh ve bu Yasemin...Beynimde o bomba patlıyor tekrar tekrar. Hayalet gibi olmamızı isteyen bu düzen, bu sistem ya da neyse bu korku ile dolu şey ona doğru kararlılıkla ve inatla yürüyorum. Kimsin sen diyorum ona her boyun eğmemi bekleyen ve benim üstüme basacağını iddia eden konuşmalarında. Kimsin ki sen? Beni titreten tek şey aşktır. Benim iki büklüm olmamı bekleyen sen kimsin ki? Kimsin sen? Sürekli ve sürekli bir biçimde itaat bekleyen, yutan, sömüren kimsin!
Beynim anın kara olduğunu, hayatın kara olduğunu biliyor ve sana gözü kara bir biçimde soruyor kimsin ki sen! Hayalet gibi olmayacağım. Hepimizi hayalete çevirmek isteyip başaramadığını görünce öfkelenen sana inat beynimde kurulacak ne varsa kuracağım yeniden. Ölümle üstümüze üstümüze yürüyen sana inat öyle cümleler kuracağım ki korkacaksın hayallerimden, hayatımdan, aşkımdan, özgürlüğümden korkacaksın. Öyle çok korkacaksın ki ey düzen, sistem veya her ne isen veya kimsen beynin hayalete dönene kadar ben çalışacağım cümlelerle, renklerle, çamurla, kille, enstrüman ile...
Yasemin Şenyurt

5 Şubat 2016 Cuma

Odanın Kalbi



Bir oda
Mumla aydınlanan
Kalbinde Suç ve Ceza


Bir oda
Gözyaşı ile büyüyen
Kalbinde İle

Bir oda
Güneş resimleri var duvarlarında
Kalbinde Böyle Buyurdu Zerdüşt

Bir oda
Gittikçe derinleşen
Kalbinde Uykusuz Çocuklar

Yasemin Şenyurt