Çiçekleri koklayarak ilerledi rüyasında. Uyandı,
saatin alarmını kapattı, miskin miskin etrafa bakındı. Tembel gözleri kendi
yaşamı için bir kafiye arıyordu. İçinde “devam et” geçen uyumlu sözcükler öbeği
olmalıydı. İçinde “meraklı ve ilgili ol” geçen görüntüler yakalamalıydı. Eğer
bunları yapmazsa diğer insanları hiç anlayamazdı. Dinleme ustası olması
gerekiyordu. Sessiz saydığı şeyleri kokularından, biçimlerinden
dinleyebilmeliydi. Kulaklarını dört açması gerekiyordu önemsiz ya da az önemli
dediklerine bile… Can kulağıyla anlamak için önemli ya da önemsiz ayrımından da
vazgeçebilirdi.
Uyandı, saatin alarmını kapattı, kedilerine günaydın
dedi içten. Portakal kokusu duydu. Kolonyadan mı acaba diye düşündü. Portakal
kokusunu büyüterek kendini portakal ağaçlarının arasında hissetti. Bunu nasıl
yaptığını bilmiyordu ama bu yaptığı şeyin kendisine iyi geldiğinden emindi.
Dinlemek, denizi, masayı, böceği… O zaman sürekli öykülerin olur. Sürekli
öykülerin olursa daha farklı bir insan olursun. Kolay kolay kırılmayan,
hırçınlaşmayan ve gerçekten anlayan biri olursun.
Portakal ağaçlarının arasında yürürken hissettiği
duyguyu tanımlamaya ve tamamlamaya çalıştı. Portakal kokusundan gözleri doldu.
Kendi kendisine sabah sabah ağlanmaz diye kızacaktı ki…Kızacaktı kaşlarını
çatarak, yüzünü asarak, gözlerini kısarak. Hooop! Portakallardan biri onunla
konuşmaya başladı. “Devam et, keşfet” diyen o portakaldı, emindi. Bir şey daha
söyleyecek mi diye bekledi ama ses seda çıkmadı portakaldan. İki portakal ona
göz kırptı. Başka bir portakal onu hiç umursamadan şarkı söylüyordu. Sözlerinin
bir kısmını duyabiliyordu ama emin olamıyordu duyduklarından.
Uyandı, dün geceyi düşündü. Hep o kolonya sayesinde
dedi. Dinleme ustası olacağım dedi kendi kendine. Önce susabilme cesareti
istiyorum. Başucundaki kitaba kaydı dikkati. Kitap seslendi kendisine: Konuşa
konuşa değil dinleye dinleye anlaşır insanlar.
Yasemin Şenyurt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder